Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU bu romanında Bektaşi tekkesini anlatıyor. Bu anlatıda tekkenin atmosferi alışılmışın dışında bir mahiyet taşıyor; dünyevilik, uhreviliğe galip geliyor. Bu minvalde müskirat eşliğindeki “demlenme” faslının ve kadın-erkek ilişkilerindeki rahatlığın tasviri dikkat çekiyor. Ana karakterimiz bulunduğu konumun gereği dahi olsun deli dolu yaşamına dizgin vur(a)mayan Nur Baba isimli bir havai genç derviş. Ebedi aşk ile fani aşk Nur Baba’nın anlam dünyasında sarmaş dolaş bir hâlde geziyor, tefriki mümkün olmuyor. Onun taşkınlıkları, kıdemli müritler marifetiyle tekkenin meşruiyetine zararı dokunmayacak bir yoruma kavuşurken; gönül ilişkileri de mürit kazanma stratejisi olarak hoşgörüyle karşılanabiliyor. Nihayetinde Baba’dır, ne yapsa yeridir. Minarenin kılıfı yırttığı durumlar için ise, arkasını toplayan ve kimi zaman acı-tatlı uyaran vefalı eşi yedekte bekliyor.
Yakup Kadri’nin romanındaki tasvirlerinden Bektaşi tekkesindeki yaşantının toplumun normlarıyla açık bir çelişki içinde olduğu sonucu çıkarılabilir. Zaten romandaki bir karakterin ifadesiyle tekke, “aile hayatı aleyhine” kurulmuş bir müessesedir.
Yazar bir yozlaşmışlık tasviri yaptığının bilincindedir. Hatta sünni muhafazakâr anlayışın şimşeklerini bileyen ve Bektaşiliğin kötü resmedildiği suçlamasına gerekçe teşkil eden bu tasviri, şiddetini hafifleterek dahi olsa, savunur. Yakup Kadriye göre, resmettiği ahlaki defolar, halk arasındaki Bektaşi dedikodularının ana girizhanı oluşturan “mum söndürme” fantezisi etrafında örülen cinselliğin yanında bir hiçtir. Üstelik, yazarın da işaret ettiği üzere, Nur Baba kitabı Bektaşileri birer zındık olarak gören mutaassıp sofunun bakış açısıyla yazılmamıştır. Eğer sırf metihlere yer verilmediyse bunda yazarın ve tarikatın da bir kabahati yoktur. Zira memleketin sathında mevcut bulunan yozlaşmadan bu müesseseler de nasibini almıştır. (Bu yozlaşmada yeniçeri ocağının kaldırılması ve resmi tarikatları olan Bektaşiliğin merdiven altına itilmesi ile ilgisi vardır belki kim bilir. Ancak bu soruların cevabını başka yerlere havale etmek durumdayız. Zaten yazar “bir tarikatın tetkik ve tarifinin” bir romanda incelenmesini “hafif meşreplik” olarak nitelemektedir.)
Nur Baba romanı Bektaşiliğe eleştiri yönelten Bektaşilerin de hoşuna gitmemiştir. Belki de Bektaşi tekkelerindeki yozlaşmanın “dışarıda” konuşulması bu tepkiyi doğurmuştur. Bu hususa dair zihnimizi korkak alıştırmayacaksak, doğu medeniyetinin mahremiyet üzerine kurulu olduğu genellemesi üzerinden fikir yürütebiliriz. Bizde kol kırılsa da yen içinde kalmalıdır. Bu açıdan Yakup Kadri’nin eleştiri ve itirafçılık yüklü üslubu yadırganmış olabilir. Bir de tekkede “sırlarını” paylaşmış “canların” bunun saklanması hususunda kadirşinaslık bekleme ihtimali düşünülebilir elbette!
Nur Baba romanının ilk baskısının kısa zamanda tükenmesi ve halkın gösterdiği teveccüh Yakup Kadri’yi pek tatmin etmemiştir. Zira romanın çok satılmasını, edebi değerinden çok Bektaşilik hakkında yarattığı tartışmalara bağlamıştır. Yazarın talebi ise, eserinin salt edebi yönüyle eleştiriye tabi tutulmasıdır. Yakup Kadri’nin bu talebinin pozitivist bir rüzgâr esintisi taşıdığını söylemek sanırım abartı olmayacaktır. Bu edebi mühendislik tavrını haklı bulmak bir hayli güç. Zira edebi eserlerin içinde yeşerdiği değerler muhitinden ve temsil ettiklerinden yalıtılması pek akıl kârı olmaz. Kitabın doğurduğu tartışmalar da Nur Baba’nın yazarının nerede konumlandığı da değerlidir.
Yine de Yakup Kadri’nin bu arzusuna Halide Edip Adıvar’ın duyarsız kalmadığı görülüyor. Halide Edip salt edebi yönüyle romanı tetkik ediyor ve şu sözleri içeren övgüler düzüyor:
“Romanın Yakup Kadri Beyin bütün eserlerinden başka bir havası, dekoru, lisanı ve kahramanlarının evzâı itibarıyla öyle doğru ve ahenkdâr bir hayat ifadesi var ki bunu ancak Yakup Bey kadar bilen ve sezen bir sanatkâr yapabilir. İlk defa olarak meluf olmadığımız bir hayat ve muhiti bütün lisan-ı ruhiyyet inceliği ile acemi ve özenti bir taklide düşmeden içimizden Yakup Kadri Bey çiziyor ve yaratıyor.”
Her ne kadar salt edebi eleştirinin kifayetsizliğine işaret etmiş olsam da merhumun anısına saygı gereği aşağıdaki paragrafı yazıyorum:
Kitapta, başta Nur Baba olmak üzere, karakterlerin psikolojik tahlili yere düşmüyor. Olaylar dizisinin tutarlılığını gerekçelendiren bir anlama bürünüyor. Kitaptaki “…tâ mevcudiyetimin kökünden yorgunum.” türü ifadeler ise, günlük hayatta fırsatı düştüğünde sarf etmek isteyeceğiniz kabilinden 🙂
Merhumun ruhu şad olsun, güçlü kaleminin tesirini bugün bile hissediyoruz.