[Victor Frankenstein’in galat-ı meşhur gereği “Frankenstein” denilen isimsiz yaratığı “kâfir parmaklarla” hayat bulur.]
Yaşam ve ölüm bana, karanlık dünyamıza bir ışık seli akıtmak için kırıp ötesine geçmem gereken ideal sınırlar gibi geliyordu. Yeni bir canlı türü, beni yaratıcısı ve kaynağı olarak kutsayacaktı. Birçok mutlu, mükemmel tabiatlı varlık, ortaya çıkışını bana borçlu olacaktı. Hiçbir baba, çocuğunun minnettarlığını böylesine hak etmemişti. […]
Uğraştığım şey adına ruhumu da hislerimi de kaybetmiş gibiydim. Geçici bir vecit hâliydi bu; gayritabii uyarılar devreden çıkıp zihnim yeniden keskinleşince, hemen eski alışkanlıklarıma döndüm. Mezar evlerden kemikler topladım, insan bedeninin muazzam sırlarına, kâfir parmaklarla dokundum. s. 55-56.
[Geçmiş tahribatların Mary Shelley’in penceresinden nedeni.]
Olgun bir insan her zaman sakin ve huzurlu zihin yapısını korumalı; tutkuların, geçici bir arzunun sükûnetini bozmasına asla izin vermemeli. Bilgi peşinde koşmak da bu kurala istisna teşkil etmez bence. Üzerinde yoğunlaştığınız çalışmalar sevgi hissinizi zayıflatıyorsa, basit şeylerden aldığınız, dışardan hiçbir şeyin karışmaması gereken tadı yok ediyorsa, o çalışmalar uygunsuz demektir; yani insan zihnine uymazlar. Bu kurala her zaman dikkat edilseydi, hiçbir insan, uğraşlarının herhangi bir şekilde ev içindeki sevginin sükûnetini bozmasına izin vermeseydi, Yunanistan köleleştirilmezdi, Sezar ülkesini kurtarırdı, Amerika’nın keşfi daha kademeli gerçekleştirilirdi, Meksika ve Peru’daki imparatorluklar yok edilmezdi. s. 57.
[Victor Frankenstein, yaratıcısını dehşete düşüren eserini tasvir eder ancak ona bir isim koymaz.]
Ayın solgun sarı ışığı panjurların arasından sızarken, o rezile baktım; yarattığım sefil canavara. Yatağın perdesini kaldırdım: Gözlerini, bunlara göz denirse, bana dikmişti. […] Sanki her bir ses, sefilce can verdiğim şeytani cesedin yaklaştığını haber veriyordu.
Ah! Hiçbir ölümlü o çehrenin korkunçluğuna dayanamazdı. Tekrar can bulmuş bir mumya bile, o sefil kadar iğrenç olamazdı. Henüz tamamlanmamışken ona bakmıştım: O zaman da çirkindi ama kasları, eklemleri hareket kazanınca, Dante’nin bile hayal edemeyeceği bir şey haline gelmişti. s. 60.
[Yaratığın yol açtığı trajedilerin ardından Victor’ın iç muhasebesinden bir kesit.]
İyi niyetlerle başlamıştım hayata. Bu niyetleri uygulamaya geçireceğim, diğer insanlarla faydalı olabileceğim anın özlemini çekmiştim. Artık her şey un ufak olmuştu. s. 95.
Eskiden kitaplardan okuduğum ya da başkalarından duyduğum ahlâksızlık, adaletsizlik anlatılarına, çok eski zamanların hikâyeleri ya da zihinde kurulmuş kötülükler gözüyle bakardım. Bunlar bana uzaktı, mantıktan ziyade hayal gücüne yakındı en azından. Fakat şimdi bu acı evimize ulaştı; insanlar, birbirinin kanına susamış canavarlar gibi geliyor bana […] Victor, sahtelik hakikate bu derece benzeyebilirken, kim mutluluğundan emin olabilir ki? s. 98.
[Yaratık, yaratıcısına isyan ediyor.]
‘Bana yaşam verildiği güne lanet olsun!’ diye haykırdım azapla. ‘Melun yaratıcı! Niçin senin bile sırt çevirebileceğin ölçüde korkunç bir canavarı şekillendirdin? Tanrı merhamet gösterip insanın kendi görüntüsünde, güzel ve alımlı yapmış; oysa ben iğrenç bir şeklinim, hatta bu benzerliğin ötesinde dehşet vericiyim. Şeytanın eşlikçileri, onu takdir edip cesaretlendiren iblisleri vardı; oysa ben yalnızım, herkes benden iğreniyor.’ s. 140.
[Yaratık, Victor’dan Havva’sını istiyor.]
[…] Yaşadığım toprağın ve beni yaratan senin üzerine yemin ederim ki, bahşedeceğin eşimle birlikte insanların yaşadığı yeri terk edip, gerekirse en vahşi yerlere gideceğim. Bir gönüldeşim olduğu için, habis tutkulardan kurtulmuş olacağım! Hayatım sakince geçip gidecek, ölürken de yaratıcıma lanet okumayacağım. s. 159.
Frankenstein ya da Modern Prometheus, Mary Shelley (Çev.: Yiğit Yavuz), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2019 (ilk basım 2016).